20 Mart 2014 Perşembe

“Evet , ama” Tuzağından Kaçınmak


Birçok kişi kendilerine ebeveynleri tarafından verilmiş olan yaşam armağanının muazzamlığını hemen kavrasa da, onlar yine de “evet, ama” tuzağına düşebilirler. “Evet, ama” tuzağından kaçınmanın anahtarı neyin bizim işimiz olduğunu, neyin olmadığını bilmektir. Biz “evet, ama” tuzağına düştüğümüzde daima bir başkasının işine yakalanmış oluruz , haddimizi bilmiyor oluruz ki bu da örtülü ya da küstahça kibire yol açar. Böyle bir kibirin ne anlama geldiğini anlamak bizim için zordur, çünkü bu tanım bize kendini başkalarından üstün gören, hükmedici, inatçı kişileri hatırlatır. Kibir birçok kılığa girer ve o çoğu kez utangaçlık, birinin gözüne girmeye çalışma ve sahte alçakgönüllülük maskesinin ardına gizlenir. Sihirli bir yaşam sürebilmek için tam anlamıyla dürüst olmamız ve kibrin her şekliyle açıkça yüzleşmemiz gerekir. Bize verilen yaşamı hiç sorgulamadan kabul ve tasdik ettiğimizde cennetin kapılarını ardına kadar açarız.
Var Olanı almak, Akışı Artırmak
İdeal bir dünyada, ebeveynlerimiz ve partnerlerimiz potansiyel sevgilerinin yüzde yüzünü bizimle paylaşabilirler. Siz sevginizi paylaşma ve şükranınızı ifade etme yeteneğinizin geçmişteki incinmelerinize verdiğiniz karşılıktan etkilenmiş olduğunun farkına vardığınızda, aynı şeyin size yaşam vermiş olan ebeveynleriniz için de geçerli olduğunu anlayabilirsiniz. Onların yaşamlarını, yaşadıkları zorlukları, çektikleri sıkıntıları hayal ettiğinizde, onlara karşı şefkat duyabilir, onları gerçekten anlayabilirsiniz. Diyelim ki ebeveynleriniz size potansiyel sevgilerinin sadece yüzde yirmisini verebildiler. Çoğumuzun yaptığı şey, bu yüzde yirminin yetersiz olduğunu, yeterince iyi olmadığını iddia etmektir ve biz bu duruma kalplerimizi ebeveynlerimize kapatarak ya da yetersizliklerinden dolayı onları yargılayarak karşılık veririz. Ancak sihirli bir hayat yaşamanın bir parçası , var olan o yüzde yirmiye boyun eğmek ve onu tam olarak almaktır. Olanı küçümsemek yerine böyle yapmanız, sevgi akışını size doğru akmaya teşvik eder. Özünde var olanı kabullenmeniz, ona karşı direnmemeniz ve size verilmiş olan yaşama karşı şükran duymanız sonucunda daha fazla sevginin akması için bir kapı açarsınız. Bizim rüzgarı değiştiremeyeceğimiz, ama yelkenleri kullanma biçimimizi değiştirebileceğimiz ve o rüzgarı ilerlemek için kullanabileceğimiz söylenmiştir. Ebevynlerimiz ölmüş olsalar bile bu prensip yine de geçerlidir, çünkü yapmanız gereken şey içsel bir harekettir.
John L. Payne
Yazar Hakkında: John L. Payne uluslararası olarak tanınan bir metafizik öğretmeni, yazar, şifacı ve Aile Takımyıldızları uygulayıcısıdır. O sarsılmaz gerçek ve ölçüsüz şefkat üzerine inşa edilmiş olan kendi çalışma tarzını geliştirmiştir. Dört kıtada yüzü aşkın Aile Takımyıldızları seminerleri vermiş olarak o, bu çalışmaya seminer katılımcılarına ve okurlara iyileştirici ve destekleyici bir berraklık sunan bir deneyim ve bilgi zenginliği getirmektedir.
John L. Payne Güney Afrika’da Johannesburg’da yaşamakta ve dünyanın çeşitli yerlerinde düzenli olarak seminerler vermektedir.

Sınırlayıcı Rol ve Normları Aşmak


İki kişi bir birliktelik için bir araya geldiğinde her biri ilişkiye kendi köken ailesinin değerlerine bağlı olarak erkekler ve kadınların rolleriyle fonksiyonlarına dair bir ilişki modeli getirir. Yıkıcı bile olsalar bu eski kalıplara uydukları taktirde kendilerini iyi hissederler. Daha iyi olan yeni kalıpları benimseyip eskileri bir yana bırakırken de kendilerini suçlu hissederler. Sevginin başarıya ulaşması için çoğu zaman eşlerin onları referans gruplarına bağlayan vicdani zorunlulukların üzerine çıkmaları gerekir. Dolayısıyla sevginin bedeli çoğu zaman suçluluktur.
Bir ilişkide partnerlerin rol ve fonksiyonlarının dengede olup olmadığı ancak sevgilerinin ölçüsü ve aldıkları doyumda görülebilir, eşlerin ileri sürdükleri ya da inandıkları değil. Kimi zaman dengesizlik ancak zaman içine su yüzüne çıkar. İnsanlar köken aileleri ile ilişkilerinde yaralandıkları ya da zarar gördüklerinde bu yara ve kuşkuyu yeni ilişkilerine taşırlar. Eski sistemlerini yenisine getirmenin önüne geçemezler. Bu durumda getirdikleri değer ve davranış kalıplarını dikkatle yeniden değerlendirmek ve bunlardan bazılarını ilişki için daha iyi olanla değiştirmek gerekir. Bu yapılırken her iki aileye de diğerinin standartlarını karşılamasa bile saygı duyulmalıdır.
Bu süreci şöyle bir benzetmeyle tasvir edelim: İki kişi ırmağın iki kıyısında durmuş “Benim yerim burası” diyerek birbirlerini çağırmakla yetinirlerse hiçbir şey değişmeyecek, ırmak bağırıp durmalarına aldırmadan aralarından akıp gidecektir.  Eşit eşlerin ulaşabildiği sevgiyi tanımak istiyorlarsa ikisinin de ırmağa dalması ve kendilerini akıntıya bırakmaları gerekecektir. Ancak o zaman bir araya gelebilir, ırmağın gücünü hissedip hayatın neler sunduğu, neler talep ettiğini anlayabilirler.
Sevgi sistemik düzenin ortaya çıkan niteliği olduğundan ancak sistemik denge ortamında gelişir, akar ve çiçek açar. Sistemik dengesizliği sevgi ile telafi etme çabaları başarısızlığa mahkumdur. Bereketli bir topraktaki tohum gibi sevgi de toprağı değiştirmeye kalkmaz. Sevgi insanlar arasında gelişir ve bizler için temel önemdedir. Ancak ona hayat veren daha büyük bir sistemi etkileyemez. Bizlerin birbirimize duyduğumuz sevginin galaksi ve yıldızların daha büyük evreninde küçük bir rolü vardır ancak.
Kaynak: Sevginin Saklı Simetrisi