Hepimizin içinde bulunan en değerli özellik dünyaya geldiğimizde bize hediye olarak sunulan ilahi gücümüzdür.
Z ihnimiz dışardan gelen uyarılar nedeniyle yaydan fırlatılan
ok misali pek çok oka maruz kalabilir. Ancak kişi oklardan kendini korumasını
öğrenirse gönderilen oklar fırlatanlara geri döner… “Bu ne demek?” dediğinizi
duyar gibiyim. Yazının tamamını okuduğunuzda ne demek istediğimi anlamış
olacaksınız.
Hayatımızı sürdürürken bize göre uygun dediğimiz veya uygunsuz
dediğimiz durumlarla karşılaşırız bunları anlayışla karşılarız, kabul ederiz.
Bazılarını ise kabul etmeyiz. Her ikisi de bizim tepki gösterme şeklimizdir.
Davranışlarımızın kontrolünün farkında olmamız bizi bütünlüğün içinde tutmaya
yardım eder. Eğer ben spiritüelim, akıllıyım, bilgiliyim, erdemliyim, inceyim,
zarifim, anlayışlıyım, hoşgörülüyüm….vb. diyor sonra da kendinizi durumlar
karşısında kontrol edemiyorken buluyorsanız bir başkasına bunu nasıl
anlatabilirsiniz? Bir kova düşünün içi boş en ufak bir rüzgarda sağa sola
savrulur. Kova dolu olursa doluluğu ölçüsünde rüzgardan etkilenmez, savrulmaz.
Karşılaştığı durumlara verdiği tepki bize o kişiyi anlatır.
Herşeyde olduğu gibi hayat da bir dengedir. Bu denge bizim
yaşamımızda da önemlidir. Kuş kadar özgür, dağlar kadar güçlü ve dayanıklı
olabilir miyiz? Yaşamımızı sürdürürken hoşumuza gitmeyen sözlere, davranışlara
verdiğimiz tepki bize bizi anlatmaktadır. Çevremizde olanlara tahammül
edemiyorsak ve kendimizin onlardan daha iyi olduğunu düşünüyorsak bu bizim
egomuzun sesidir. Eğer yapılan davranışların altında şu amaçlarımız; onaylanma
isteği ( kabul edilme), yönlendirme isteği ( kontrol etme), güvence isteği,
önemsenme duygusunun tatmini varsa egomuza hizmet ediyoruz demektir. Farkına
vararak “neden ben bunu yapıyorum?” diyerek sebebini anladığımızda dönüşüme
uğrar. Bu dünyada yaşıyorsak bize sunulan tüm koşullara rağmen sağlam ve güçlü
durmamız kendimiz açısından önemlidir.
Biz insanlar koşullar ve durumlar karşısında nasıl hareket
ediyoruz?
Düşüncelerimizle, duygularımızla, hislerimizle,
konuşmalarımızla, davranışlarımızla tutumumuzu sergiliyoruz. Hangi şekilde
olursa olsun tepki veriyoruz ve hiçbir tepki karşılıksız kalmaz. Asya’da bir
kelebeğin kanat çırpışı Amerika’da fırtına estirebiliyorsa bizim hangi şekilde
olursa olsun verdiğimiz tepkide evrende kaybolmaz. Örneğin; birisi bize bizi
aşağılayıcı istemediğimiz sözleri sarfetti… Bunu ne niyetle söylediği önemli!
Bizim nasıl algıladığımız önemli! Ve nasıl tepki verdiğimiz önemli! Bizde
karşıdakinin bize konuştuğu tarzda karşılık verirsek onunla aynı enerji alanına
gireriz. Aynı seviyedeyizdir. Sonra da ruhsal olarak genişlemekten ve
yükselmekten nasıl bahsedebilir ki? Ruhsal olarak genişlemek için önce kendi
üzerimizde kontrol mekanizmamızı geliştirmemiz gerekir. Hayat bizi her gün
bununla ilgili pek çok sınavdan geçirir. Tepkilerimiz otomatikse, fevriyse
çevremizde gördüğümüz ve eleştirdiğimiz insanlardan ne farkımız kalır.
Doğduğumuzda içimize yerleştirilen hediyeyi bulmanın yolu kendimizi kontrol etmeyi
öğrenmemizdir. Bunları yazmak ve söylemek işin en kolay tarafıdır. Uygulamak
ise … İşte! Önemli olan burasıdır:) Pes edebileceğimiz an burada başlar. Ancak
bizi geliştireceğini düşündüğümüzde ve hayata geliş amacımızı anladığımızda
herkes bu gelişmelerden faydalanacaktır. Kendimizi kontrol edebildiğimiz zaman
kendi gücümüzü elimizde tutarız, başkalarına enerjimizi kaptırmayız.
Her zaman tekrarladığım bir söz var “Bilgili olmak
kolaydır”. Çok okursunuz. Eğitimlere, seminerlere katılırsınız ancak bu öğrendiklerinizi
uygulamaya geçirmediğiniz müddetçe sadece çok bilgili olursunuz. Uygulanmadığı
sürece zihnimizden yüreğimize yolculuk başlamamıştır.
Kendi gücümüzü geliştirmek için pek çok teknik ve sistem var
şüphesiz… En etkili olan hangisi? (Bana en çok sorulan sorulardan biri)
Kendinizin farkında olmak diyorum. Karşınızdaki kişilerin size söylediği
sözleri ve davranışları nasıl algılıyorsunuz? “X kişinin konuşmasına tahammül
edemiyorum. Çileden çıkıyorum” diyorsanız Bunun anlamı şudur; “Ben bu konuda
eksiğim, yetersizim” Kendi eksikliğimizi inkar ederek ne kazanabiliriz… ki
sadece eksik tarafımızı bastırmak için üstün olduğumuzu ispat etme çabası
içinde bir ileri iki geri yaparak kendi yaşantımızı sabote ederiz. Bu durumda
düşmanı dışarıda aramayalım en büyük düşman yine içimizde sadece onu fethetmek
için çaba göstermeliyiz. O zaman bizimle savaş halinde olanlarla baş
edebiliriz. Diyeceksiniz ki böyle bir sinir gücüne kim sahip olabilir ki?
Bazen insanlar sinirleri zayıfladığı için iyi niyetle
söylenenleri de ters anlayabiliyorlar. Bizim uygulamamız gereken yüreğimizin
ihtiyacı olan huzuru ve mutluluğu bulmak için kendimize yoğunlaşmak, kendimizi
anlamak, meditasyon yapmak, gürültünün içinde sessiz kalmayı öğrenmektir.
Bunları yapmazsak ne olur? Hayat gene akmaya devam eder. Biz ise sürekli
gevezelik yapan zihnimizle kendimizi sabote etmeye devam ederiz. Bu da gerçek
mutluğu engeller. Bunları uygulamanın bir yasası var mı? Zihnin terbiyesi ve
eğitimi küçük yaşlardan itibaren alışkanlık haline getirilirse hayatımız
kolaylaşır. Çocuklara nasıl kontrol edeceğimiz küçük yaşlarda öğretilirse
kişilerin sinirleri ve dayanma güçleri daha sağlam olur. Ancak önemli noktayı
belirtmeliyim; genellikle yaşlar ilerlediğinde bunları uygulamaya geçirdiğimiz
için kontrol etmek ve bir takım alışkanlıklardan vazgeçmek zor gelebilir.
Öncelikle vereceğimiz karşılığı incelemeliyiz.
-Oku yaydan fırlatmalıyım?
-Ok yaydan fırlarken ya yanlış yere giderse?
-Oku yaydan nereye fırlatmalıyım?
-Ok ya geri gelir de beni öldürürse?
Yapacağımız davranışları ve söyleyeceğimiz sözleri ölçülü
kullanmalıyız. Çünkü ok fırlatıldığı zaman karşıya da zarar verebilir. Size de
zarar verebilir. Su gibi seller olup yıkıcı da olabilir. Toprağa hayat verip
tabiatı canlandırıcı da olabilirsiniz. Bizde öfkemizi, kızgınlıklarımızı
kontrol altında tutmayı öğrenirsek enerjimize sahip çıkarız. Doğru kullanılan
enerji bizi yüreğimize götürür. Yanlış kullanılan enerji ise bizi zihnimizin
sınırları içinde tutar.
Tepkisiz olalım derken kendimizi baskılayarak direnç gösterelim
demiyorum. O başka türlü patlamalara neden olur. Burada da ince bir çizgi var.
Zihnimiz bedenimizden daha hızlıdır ve dinlendirmediğimiz zaman gücünü
kaybeder. Algılamamız, analiz etme gücümüz yavaşlar. Çok az kişi zihnini
dinlendirmeyi biliyor ve bunun nasıl muhteşem olduğunun farkında. Zihnimiz
dinlendiği zaman ruhumuz yenilenir ve rahatlar o da fizik bedenimize yansır.
Herkesin kendi ölçüsünde kaygıları, endişeleri, şüpheleri
olabilir. Çabamızla bunları sevgiye dönüştürebiliriz. Hatırlayalım korkunun
olduğu yerde sevgi sevginin olduğu yerde korku barınamaz. Zihnimizi
temizlediğimizde yüreğimize giden yol üzerindeki gereksiz çöpleri, tozları
kaldırmış oluruz. Yüreğimiz ise gerçek Aşk’ın olduğu yerdir.
Berrak bir zihin, AŞK ve SEVGİ dolu yüreğiniz olması
dileğimle…
Sevgiyle ve aşk’la kalınız…